Salih Bahtiyar
  Balıkçılığın Etkileri
 


BALIKÇILIĞIN ETKİLERİ


Balıkçılığın ekosisteme etkileri
Yarım yüzyıl öncesinin görüşünün aksine günümüzde balıkçılığın ekosisteme daha çok olumsuz etkileri ele alınmaktadır. Bu çerçevede ve biyo_çeşitlilik bağlamında avlanabilir türler ve yaşam alanları ile av araçları öne çıkmaktadır. Balıkçılıktan farklı canlı grupları ve deniz tabanı farklı etkilenmektedir. Balıkçılığın sisteme (ekosisteme) bilinen belli başlı etkileri değişik grup başlıkları kullanılarak verilmektedir.

Balıkçılığın kıkırdaklılara etkisi
Bu grupta Elasmobranchii ve Holocephali altsınıfları yer almaktadır. Süpertakım Batoida’da vatozlar, testerebalıkları ve elektrikli balıklar ve yine süpertakım Selachimorpha’da köpekbalıkları ve benzerlerini kapsamaktadır.

Alt sınıf Holocephali’den ise Chimeriformes takımı bulunmaktadır. Kıkırdaklı balıklar biyolojik özellikleri (k-seçimci olmaları) nedeniyle balıkçılıktan hemen ve önemli ölçüde etkilenen, uzun eşeysel olgunlaşma ve gebelik süreci sonrası az yavru veren, uzun ömürlü canlılardır. Üst beslenme basamağında yer alırlar ve bunların ana-baba sayılarının balıkçılık nedeniyle azalması stoğa katılmayı ve gelecek kuşakların sayısını doğrudan etkiler. Bu etki stoğun tamamen çökmesi ya da sönmesi şeklinde görülür. Balıkçılık kıkırdaklı stoklarının çökmesine iki yönden etkiler.

Birincisi hedef tür olarak avlanması ikincisi ise az seçici trol ağlarında yan av, ikincil av ya da ıskarta olarak görünmesidir. Bu durum balıkçılıkta kullanılan diğer av araçları için de geçerlidir. Akdeniz sular sistemindeki (Akdeniz, Ege Denizi ve Karadeniz’de) tüm kıkırdaklıların stokları aşırı avcılık baskısı altındadırlar. Uç tüketicilerin ekosistemdeki etkilerinin azalması alt basamaktaki tüketicileri henüz kestirilemeyen yönde etkileyebilir, değiştirebilir. Sistem sağlığı için uç tüketicilerin sistemde yer alması elzemdir.


Balıkçılığın deniz kuşlarına etkisi

Balıkçılığın deniz kuşlarına etki ettiği ilk anda garipsenebilir. Ülkemizde bu konu hiç gündeme gelmemiş ve uzun bir süre daha gündeme gelmesi olası görünmüyor. Ancak Akdeniz çevresindeki bazı gelişmiş ülkeler bu konuyu önemsemekte ve incelemektedirler. Özellikle uzun ömürlü deniz kuşlarının büyük çapari ile yapılan pelajik (yüzücü) balık avcılığının etkisi altında olduğu belirlenmiştir. Bu etki kuşların yan av olarak elde edilmesi şeklinde görünmektedir.

  

Ülkemiz sularında tabanda ya da yüzey sularında yemli parakete ya da yemsiz büyük çapari avcılığı pek yapılmamaktadır. Bu durum daha çok İspanya için geçerlidir. Balıkçılığın kuşlara etkilerinin olumlu ya da olumsuz olduğu yönünde görüşler kesin değildir. Bir yandan ıskarta av denize boca edilirken kuşlar bunlarla beslenmekte diğer yandan balıkçılık sudaki balık miktarını azalttığı için kuşların doğal besinlerinin azalmasına yol açtığı ve bu yolla deniz kuşu popülasyonlarının olumsuz etkilendiği ileri sürülmektedir.


Balıkçılığın deniz kaplumbağalarına etkisi
  
Akdeniz sularında üç tür deniz kaplumbağası bilinmektedir. Bunlardan Caretta caretta (karet ya da sini kaplumbağası) ile Chelonia mydas (yeşil kaplumbağa) Akdeniz kıyılarında yumurtlamaktadır. Bu türlerin hepsinin soyu tükenme tehlikesi altındadır.

Batı Akdeniz’e Cebeli Tarık Boğaz’ından bir kısım kaplumbağa göç etmekle birlikte anılan üç türün asıl yumurtlama bölgesi Türkiye kıyılarıdır. Dolayısıyla Türkiye bu türlerin soylarının devamı konusunda anahtar konumundadır. Son yıllarda özellikle Doğu Akdeniz’de Tryonix triunguis (Nil yumuşak kabuklu kaplumbağası) görünmektedir.

Akdeniz’in tüm kıyılarında yoğun balıkçılık faaliyeti vardır. Bu anılan türlerin tamamının tehdit altında olduğu anlamına gelmektedir. Tehlike birçok boyutludur. Öncelikle kaplumbağa bireyleri her yıl yumurtlamamaktadır. Bu, ana-baba stoğunun yumurtlayan stoktan büyük olmasına rağmen stoğa katılanların daha az olması anlamına gelmektedir. İkincisi deniz kaplumbağaları her türlü balık avcılığının etkisinde olup istenmeden avlanmakta, sabit ağlarda boğularak ölmekte sonra balıkçıların ağlarına zarar verdiği için onlar tarafından düşman olarak görülerek bazen öldürülmektedirler. Tüm bunların ötesinde asıl üstünde durulması gereken nokta yaşam-alan (habitat) kaybıdır.

 
 

Tüm Akdeniz kıyıları özellikle yaz aylarında yoğun turizm baskısı altındadır. Hemen hemen bütün sahiller kaplumbağaların yumurtlama dönemlerinde insanların işgali altındadır. Bunun da iki yönlü etkisi söz konusudur. İnsanların olduğu kıyıya gelen kaplumbağa yumurtlayacak alan bulamamakta ve yumurtlamadan denize geri dönmektedir. Kumsaldaki yumurtlama yuvaları tahrip edilmekte, çiğnenmektedir.

Tüm bu zorlukları aşıp yumurtadan çıkan yavrular birer yerleşim alanı haline dönmüş ve ışıklarla donanmış kıyıda ışığa yönelip denize ulaşamamaktadır. Bu bağlamda balıkçılığın doğrudan etkisinin yanında özetlenen şekildeki yaşam-alan kaybı bu türlerin soylarının tükenmesi tehlikesinin başlıca öğeleridir.


Balıkçılığın Akdeniz fokuna etkisi

Balıkçılığın Akdeniz fokuna etkisi temelde iki yönlüdür. Bunlardan ilki balık ağlarına istenmeden takılan ve boğulanlar ile balıkçılar tarafından öldürülenler iken ikincisi aşırı avcılık nedeniyle yeterince besin bulamamaktır. Besin bulamama üçüncü bir ölüm şeklinin oluşmasına neden olmaktadır. Bu da balıkçıların sabit ağlarındaki balıkları yemeye çalışan ve bu ağlara dolanarak boğulanlardır.

Bir diğer etki olarak kaybolan ve hayalet ağ olarak anılan sabit ağlara balıkların yakalanması ve bununda foklar için besin cazibesi olarak beklenenden daha çok tehlike oluşturmasıdır. Ağlara yalnız yetişkin foklar değil enikleri de takılmaktadırlar. Foklar insan elinin değmemiş, ayağının ulaşmamış mağaralarda doğum yapmakta ya da dinlenmektedirler.

Yaygın turizmin olduğu alanlardan fokların uzaklaşmakta olduğu bir gerçektir. Koruma örnekleri birçok olmakla birlikte (Tarım ve Köyişleri Bakanlığı fok yaşam-alanının 15 mil karelik çevresinde gırgır ve trol avcılığını yasaklamıştır) ancak asıl etkili koruma doğal deniz parklarının, deniz koruma alanlarının (tamamıyla her türlü balıkçılığa kapalı alanların) artırılması olduğuna inanılmaktadır.


Balıkçılığın balinalara etkisi

Günümüze değin yaklaşık 17 balina türü Akdeniz Sular sisteminde görülmüştür. Bunların çoğunluğu Atlas Okyanusundan gelen boyları küçük olandan (Delphinus delphis ve Stenella coeruleoalba) en büyüklerine (Physeter catodon ve  Balaenoptera physalus) kadar giden ziyaretçilerdir.

Yunuslar hariç balinalar çoğunlukla batı Akdeniz’de daha sık görünmektedir. Balinaların Akdeniz sularındaki ölüm nedenlerinin başında pasif ağlara takılan balıkları yemek isteyip de onlara dolaşarak boğulanlar ile balıkçıların ağlarına zarar vermesin diye bilerek öldürdükleri  (yunuslar) gelmektedir.


Balıkçılığın deniz çayırlarına etkisi

Deniz çiçekli bitkilerinden Posidonia oceanica’nın oluşturduğu deniz çayırları Akdeniz ekosisteminin önemli (yaşamsal) bir bileşenidir. 40 metre derinliğe kadar yayılabilen deniz çayırları bulundukları ortamda karmaşık ve üretken bir yapı sergilerler. Bir çok organizma için saklanma diğerleri için beslenme ve geç balık evresini geçirme alanlarıdır. Bu alanlara en çok etki eden balıkçılık yöntemi dip trolü avcılığı ile dinamit ile avcılıktır. Her ikisi de çayırlara zarar vermektedir.

Dip trolü hem bitkiyi kopararak, hem tabanı eşeleyerek yapısını bozmak hem de bulanıklık oluşturarak bitkinin ışıktan yararlanmasının önünü kesmektedir. Orta büyüklükte bir trolün saate yaklaşık 99,000 ile 360,000 filizi etkilediği tahmininden hareket edilirse bu av aracının sisteme etkisi daha iyi anlaşılmış olur.

Uluslararası ilgi ve önemseme sonucu AB sularında deniz çayırı alanlarında dip trolü balıkçılığı yasaklanmıştır. Balıkçılığın kesin yasak olduğu deniz koruma alanları deniz çayırı bölgelerinin ayakta kalmasının tek yoludur.


Balıkçılığın deniz tabanına etkisi

Dip trolü ve benzer diğer (kirişli trol vb) av araçlarından oluşan ağır balıkçılık baskısı altındaki kumlu/çamurlu (yumuşak) tabandaki yaşam birliktelikleri bozulmakta, taban kazılarak karıştırılmakta, taban malzemesi ile birlikte tabanın üstünde ya da içine gömülü yaşam sürdüren canlılar kırıma uğramaktadır. Kazılan taban giderek daha sıkı oturmakta ve yumuşak taban sertleşmektedir. Bu ise canlıların yerleşmesini zora sokmaktadır. Yeniden yurtlanma çok daha uzun sürmektedir.

Trol Öncesi Deniz Tabanı
 Trol Sonrası Deniz Tabanı

Biyoçeşitlilik giderek azalmakta taban çölleşmekte ve fauna ve flora bileşenleri değişmektedir. Kaba çakıllı, taşlık kayalık kesimlerde zincirli, tekerlekli ağır av araçlarının kullanılması bu alanlardaki biyo-çeşitiliği makro algleri, mercanları geri dönüşü çok zor olabilecek fakirliğe (çölleşmeye) götürmektedir.

Küçük balıkçılık ya da daha çok kendi ihtiyacını karşılayacak ölçekteki balıkçılıkta kullanılan pasif ağlar (solungaç ağı, fanyalı ağlar vs) ister yüzeye ister tabana yakın ister su kolonunun belirli derinliğinde askıda kullanılsınlar bazı canlılar için (yunus, kaplumbağa, fok vs) cazibe kaynağıdırlar. Ağa takılmış balıkları yemeye gelen daha çok koruma altındaki türlerin ölümüne yol açarlar.

Ağların yitirilmesi (atıldığı yerde) bir daha bulunamaması o ağların hayalet av araçları olarak balıkları avlayacakları ve bunun da miktarı belli olmayan, balıkçılığın düzenlenmesinde kayda geçirilemeyen  ve bu yolla dikkate alınamayan kayıplar olarak yer alacaktır.


Yararlanılan Kaynak:
ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Yayınları
Katkılarından dolayı teşekkürlerimizle.

 Bunlar da ilginizi çekebilir...
• Trol-Gırgır-Parakete Nedir?
• 
Balıklarda Yaşama, Büyüme ve Ölüm
• Mersin Balığı Üretimi
• İçsularımızdaki İstilacı Türler Ve Biyolojik Çeşitliliğe Etkileri
Türkiye Su Ürünleri Yetiştiriciliği ve Yem Sektörü
 Balık Üretiminden Kaynaklanan Kirlilik ve Çözüm Yolları
 Deniz Kültür Balıkçılığının Çevresel Riskleri
• Akdeniz için IUCN Kırmızı Liste
• 
Deniz Ürünlerimizin Azalış Sebepleri
• Türk Balıkçıları ve Gürcistan
• Balıkçılık Savaşları




 
 
 
  Spor Spor